Kalabalıklar içinde yalnız olmak

Enis Necipoğlu
5 min readSep 9, 2019

--

Öncelikle yalnız olmak denilince ilk olarak kadın-erkek ilişkisi akla gelmesin, çünkü yazının devamı bu yalnızlıkla ilgili olmayacak. Daha çok insanın iç yalnızlığı ve aslında etrafında onlarca insan olmasına rağmen, ruh yalnızlığından bahsetmek istiyorum.

Photo by Max Nelson on Unsplash

Öncelikle kısaca kendimi tanıtayım. 20'li yaşlarda bir Yazılım Geliştirici’yim. Konunun çıkış noktası da tam olarak burası aslında. Çok küçük yaşlardan beri yazılımla uğraşmaktayım. Lise yıllarından beri bir şekilde bu büyülü dünyaya merak salmış bir şekilde büyüdüm. Başlangıç noktası olarak basit bir cep telefonu bana ilham oldu. Lise yıllarımda ilk cep telefonuma kavuşmamın da hikayesidir bu aynı zamanda. Hala uzak bir zaman olmamasına karşın, bizim zamanımızda diyerek başlamamın bir sakıncası yoktur diye düşünüyorum, zira şimdiki zamanda, lise yılları, bir cep telefonuna sahip olmak için oldukça geç bir dönem. Her neyse, yanılmıyorsam 9. sınıfın sonlarına doğruydu ilk cep telefonuma kavuşmam. Basit bit Symbian s60v5 işletim sistemli (ki bir efsanedir) bir nokia telefon, Bulgaristan’dan getirilmişti. Büyük bir hevesle alıp kurcalamaya başladım. Özelliklerini teker teker kurcalıyordum fakat birden menünün ingilizce olduğunu fark ettim, ilk başlarda çok umursamasam da, dil ayarlarını bulup Türkçe yapmak istediğimde garip ve buruk bir hisse kapıldım. Seçenekler arasında Türkçe yoktu. Hem telefonum olduğu için çok heyecanlıydım hem de içimde boş, buruk bir his vardı. Hemen babamın yanına giderek tam hatırlamamakla birlikte şu anlama gelecek bir kaç cümle sarf ettim. “Baba, bunu telefoncuya götürelim, bunda Türkçe dili yok.” Babam ise elimdeki ona göstermeye çalıştığım telefona bile bakmadan şunu söyledi: “O zaman sen ekle.” Daha sonra ısrar etmemle birlikte şu diyalog geçti aramızda. Babam hiç istifini bozmadan cevap veriyordu:

- “Ama içinde yok!”

- “O zaman yükle.”

- Nasıl yapacağım? Bilmiyorum ki!

- O zaman öğren.

- Nasıl öğreneyim.

- Araştır.

- Kodları nereden bulayım ki?

İşaret parmağı ile kafama tıklatıp, “Buradan” dedi. Bu garip geldi ve bir nebze de hayal kırıklığına uğradım. Artık mücadele edemeyecek olmamın verdiği dermansızlıkla son bir savunma yaptım:

- Nasıl yapayım ben? Bunun tamir edilmesi gerekiyor!

-Telefoncuya götürdüğümüzde nasıl yapacaksa sen de öyle yap, Onlar da insan, mühendisler bunu düşünüp de yapmış, sen hazır yapılmış şeyi mi çözemeyeceksin?

Son cevabımı aldıktan sonra başlarda anlamlandıramadığım bu cümlenin verdiği üzüntüyle, çaresiz kaldığımı anlayıp, bir şekilde yapmam gerektiği hissine kapıldım. O günün tamamını harcayarak, arama motorunda saatlerce yaptığım araştırmalar ve deneme-yanılmalar’dan sonra bir şekilde Türkçe dilini eklemeyi başarmıştım. Bu büyüleyici bir şeydi. Avucumun içerisinde kendi yaptığım bir şeyi taşıyordum. Olmayan bir dil desteğini eklemiştim. Bunun verdiği hazzı aldıktan sonra yazılıma yönelmeye başladım. O yıllardan beri hobi olarak yaptığım şeyi şu anda meslek olarak yapmaktayım. Arkadaşlarım TV izlerken, sokaklarda oyunlar oynarken ben bilgisayar başında D&R’dan aldığım bir kaç basit yazılım kitabındaki talimatları uygulamaya çalışıyordum. O yıllarda eğitim seti videoları çok yaygın değildi. Youtube bu denli kullanılmıyordu. Youtube’dan bulduğum bir kaç anlatımın da faydası olmadı değil. Bir önceki jenerasyona göre nitekim daha şanslıydım. İnternet çağına doğmuş olmak bazı şeylere daha hızlı ulaşıp daha çabuk öğrenmeme sebep olmuştu.

Photo by Ümit Bulut on Unsplash

Buraya kadar her şey çok hoş bir başarı hikayesi gibi görünüyor. Toz pembe, aaa ne güzelmiş ve eşdeğeri cümleler kurdurabiliyor fakat asıl sorun burada başlıyor. Hala o yıllardan bahsedecek olursak, hem bilgisayarda bir şeyler üretmeye ayırdığım zaman hem de tabii ki o yıllarda fazlasıyla da oynadığım oyunlar beni çevremden çok farklı bir insan yapmıştı. Yalnızca kodlarla bir şeyler üretmek beni tatmin etmiyordu. Üretebilmek beni tatmin ediyordu. Bir takım hikayeler yazıyordum. Becerebildiğimce karikatürler yapmaya çalışıyordum, çizimler, basit algoritmalar ve benzeri şeyler. Ne çevremde oynadığım oyunu oynayan insan bulabiliyordum, ne yazdığım hikayeleri okutacağım insanlar, ne de yazılım veya en azından bilgisayarlar hakkında sohbet edebileceğim insanlar… En başlarda sosyal hayatıma etki etmeyen bir durum olarak kaldı. Lise yıllarımda, henüz daha çocuk da olduğumdan, bu durum pek etki etmedi. Çok çabuk odağımın başka şeylere kayıp, herhangi bir şeyden kaygı duyamadığım yıllardı.

Photo by Priscilla Du Preez on Unsplash

Üniversite’nin ilk yıllarında ise sosyal hayata verdiğim büyük öncelikle birlikte her şey yolunda gibi görünüyordu. Sosyal hayatımdan geriye kalan vakitlerde yazılıma ve hobilerime zaman ayırıyordum. Fakat içten içe hala ilgi alanlarımı paylaşabileceğim veya konuşmaktan zevk aldığım birileri yoktu. Sadece arkadaş olmuş olmak için oluyordum. Boş vakitlerimde çok sık görüştüğüm insanlar yoktu. Henüz üniversite’de öğrenciyken bir kaç insan tanımam ve şansımın yaver gitmesi üzerinde bir yazılım firmasında çalışmaya başladım. Burada biraz kendimi tatmin etsem de, diğer insanların benim kadar yazılıma aşık olmadıklarını, bazılarının da sadece yapmış olmak için yaptıklarını, mesai bitimi için dakikalar saydıklarını görünce bu ortam da beni tatmin etmemeye başladı. İnsanlar yazılım konuşmak istemiyordu. Ondan para kazanmak istiyordu. Oysa ben bir sanat gibi yaklaşıyordum ve öyle yaklaşan diğer sanatkarlarla sohbet edebilmeyi istiyordum.

Photo by Osman Rana on Unsplash

Bu kısımdan sonra insanları sadece dinlemeye başladım. Ne duymak istiyorlarsa onları söylemeye başladım. Onlara göre iyi bir arkadaş oldum. Fakat kendi istediğim konuyu çok nadiren konuşabildim. Ya konuştuğumda anlamıyorlardı ya da sıkıcı oluyordu ve konu değişiyordu. En temelinde bu bile sorun değil. Ben kendimce yaptığım açık kaynak kodlu projeler olsun, yayınlamaya çalıştığım uygulamalar olsun bir şekilde kendi iç tatminimi sağlıyordum. Başaramadığım çoğu şeyi kendim aşıyorum. Üzgün olduğumda bir kaç bira açıp kendi kendimi teselli edebiliyorum. Ben bu yalnızlığı etrafımda insan olmadığında veya üzgün olduğumda fark etmedim, aksine en çok mutlu olduğumda yalnız olduğumu fark ettim. Bu mutluluğumu paylaşacağım insanlar yoktu etrafımda. Bir şeyi başardıktan sonra bunu anlatacağım onlarca kişi olsa da, bu başarım, onlar için, bana ifade ettiği şeyleri ifade etmeyecekti. “Senin adına çok sevindim,”, “Aaa çok iyi yaa, Tebrikler!” cümlelerinden öteye gitmeyecekti. Hevesle koşarak gidip anlatabileceğim biri yoktu, olsa da kalıcı olmadı. Biri de çıkıp bana bunu nasıl başardığımı, arkada ne çalıştığını sormayacaktı. Ben en çok mutlu olduğumda yalnız oldum. İlgi alanlarım, ilerlediğim yol beni çevremden çok farklı bir insan yaptı. Çoğu konuda kendimi yetersiz hissediyorum, çünkü içinde bulunduğum ortamda insanların konuştukları kıyasladıkları yetenekler bambaşka alanlardaydı. Hayatım boyunca etrafımdaki insanlardan farklı oldum. Kimileri bana başarılı olduğumu söyledi, kimileri benim yerimde olmak istediğini söylediyse de, ne kadar yalnız olduğumu değiştirmedi. Bu arada benim onlarca arkadaşım var. Sosyal çerçeveden baktığımızda yalnız bir insan değilim, aksine sosyal bir insan da sayılabilirim. Kısacası, çok arkadaşı olan bir yalnızım.

Photo by Zac Durant on Unsplash

Kendi yolunda ilerlerken, kendini çevresinden farklılaştırıp yalnız kalan insanların sayısı hakkında bir fikrim yok. Fakat ben böyle bir durumla karşılaştığıma göre mutlaka benzer durumları yaşayan insanlar vardır. Bu durumu görünür kılmak istedim sadece. Her ne kadar ilgi alanlarınızla mutlu olsanız da ve sizi tatmin etseler de, bir şeyleri başardığınızda paylaşacak insanlar olmadığında, mutlu olamıyorsunuz.

Son paragrafta genellikle sonuca bağlamak gerekir. Çözümü paylaşmak gerekir. Fakat benim bildiğim bir çözümü yok. Belki en başında çevrenizdeki insanlarla aynı alanlara yönelmeniz, veya sırf arkadaşlarınız gidiyor diye aynı okula/üniversiteye gitmeniz bir çözüm olabilirdi belki, ama bu aşamalar aşıldığı için sonradan düzeltmenin bir çözümü var mıdır bir fikrim yok. Zamanla öğreneceğiz. Buraya kadar sıkılmadan okuyabilen bordo berelilere iyi bir hayat dilerim. Umarım her şey gönlünüzce olur.

--

--

No responses yet